GECE ARSIZ
Gece arsız
Yanlızlığımı resmeden.
Bir ağıttır aslında
Ölüm çağırıcılar kuşatırken
Bilumum karanlığımı
Şafağın özlemidir
Koynumda yatırdığım
aşkın ve masalımızın...
Umut tüccarlarından sakındığım
gözbebeğinde gecenin
alil bir mum ışığı büyür
Ve o
yazılmamış destanımız
Nakış nakış özlemden
gelir dizeler
Ucu yanık diyaspora
mektuplarından
ve ıslık ıslık
şarkılar mırıldanan
dağ esintisinden
bu hasretle semah dönen
Yaban çiçeklerinden...
Çalgılar anlatır
Çalgılar anlatır
Hangi çağda uyandığı
muamma olan
kardelenleri
ve dağ tavşanlarının
efsunlu ürkekliğini
Hangi ozan anlatır ki,
Ustura kesiği sözlerle
bu destanımızı
Ve sonra
Koyun koyuna
ateşli tenlerimizi kuşandıgımız
Yataksız sevişmelerin
rüyasını
Gece arsız
Gül kokulu tarihten
bir anekdot.
Gurbetteki bir halkın
Kaçıncı göbek sürgünü
geride kalanların
ve ölülerin kokusuyla
Çarpa carpa esen rüzgarlar
Boğuntulu med-cezirler
gibi
damardan kalbe dolan.
Kızıl kıyafetlerini giy de gel
yıldızlar ülkesinden
Sadece
Ufukta sakladığın güzellikleri
terkine koy da gel
Avestanın ateşiyle yak
küle çevir
beşeri günahlarımı
şamar şamar
ateşle gel.
Gece arsız
Pasifiğin bütün sularıyla
yıkasan geçmez
tek bir ağıdımızın
tek bir
mısrasındaki günah.
Deli bir halk dalgasının
yakamozundasın şimdi
ateşi görüp
ölüm giyinen kelebegin
kanadindaki nakışta
çırpınırsın.
Gece arsız
Güneşlerin kansız öldürüldüğu
kırgın öglen ışığında
doğdu
hasretiyle tutuştuğumuz
bu kehanet
İçimin kanayan ateşinde
ve
yeryüzü sınırlarını aşan
varlığımızın karanlığında
alil mum ışığının
titreyişindesin.
ALİ İ. AYDIN