HAYAT BİZİM İÇİN OLSUN
İki hafta aradan sonra tekrar merhaba. Bildiğiniz gibi; Mersin’ de yayın yapan “Kilikya Gazetesi” ne haftalık siyasi ve değişik konularda birden fazla yazı yazmam nedeniyle siz değerli hemşerilerimle 15 gündü bir bu köşeden olacağımı belirtmiştim. Yazılarımı buradan da takip etmek isterseniz, Internet üzerinden “Kilikya Gazetesi”(İki ayrı sayfa mevcut) ya da Facebook üzerinden takip edebilirsiniz. Ayrıca yayınlanan yazılarımı facebook hesabımdan da ulaşabilirsiniz.
Gelelim bu haftaki yazımıza. Bazen düşünüyorum… Yaşamın bize kazandırdıkları da var; kaybettirdikleri de var. Hayat ya da diğer değişik adıyla “Yaşam” dediğimiz şey; bir nehrin başlangıcı ve sonu gibi: bazen uzun ve kısa; bazen ince ve dar ve bazen de kıvrımlı ve geniş; bazen sakin bazen de coşkulu…
Bu yüzden hayat felsefenizi oluştururken, sıradan veya basit davranamazsınız; yaşamı sıradanlaştıramazsınız. Bizim gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuz ve sözümüz var! Daha yaşanabilir bir ülke ve dünya gelecek kuşaklara aktaracağımız en büyük mirastır. Öyle bir ülke yaratmak ütopik değildir.
Toplumsal arz ve talep olayı olayıdır. Neyi ve nasıl yaşamak isterseniz, öyle yaşarsınız. İnsan gibi yaşamanın yolu, daha demokratik, daha çağdaş; bilimin, düşüncenin, sanatın, yazmanın, yaşamın, bireyin özgür olduğu; doğasının ve kültürel yapısının korunduğu bir ülke yaratma, insanlığın ve tarihin bize yüklediği en büyük sorumluluktur.
Böyle bir ülke ve dünya yaratmanın yolu doğru bir mücadeleden geçer ve bu yol da haklı meşru bir yoldur. Üzerimizde dolaşan, ruhumuzu daraltan, boğan, nefessiz bırakan havayı dağıtmanın yegane yolu budur. Aksi taktirde bu karasaban yalnızca bizi değil, gelecek kuşaklarımızı da boğacaktır.
Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak bizlerin ellerindedir! Yeter ki isteyelim! Yaşam istediğiniz gibi olsun, 15 gün sonra görüşmek üzere barışa emanet olununuz. Şiirle esen kalın… Tıpkı büyük usta Nazım Hikmet’ in şiirinde dediği gibi:
“Yaşamak şakaya gelmez/ büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela / yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden / yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın / yani o derecede, öylesine ki / mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda / yahut kocaman gözlüklerin / beyaz gömleğinle bir laboratuvarda / insanlar için ölebileceksin / hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için / hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken / hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde/Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı / yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin / hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil / ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için / yaşamak yanı ağır bastığından…”