Bugun...


İsmail Hakkı ŞİMŞEK Gazeteci-Yazar-DEMOKRATÇA


Facebookta Paylaş









ESKİ RAMAZANLARDAN GÜNÜMÜZ RAMAZANLARINA…
Tarih: 08-06-2017 23:44:00 Güncelleme: 08-06-2017 23:44:00


ESKİ RAMAZANLARDAN GÜNÜMÜZ RAMAZANLARINA…

 

Şimdi eminim, orta ve genç kuşak: “ bu eskiler yine taaa, fi tarihinden kalma günlerini anlatmaya başladılar!” diyeceğinizden adım gibi eminim.

Ancak, her kuşak yaşadıklarını, anı’laştırdıklarını gelecek kuşaklara aktarmak gibi bir sorumluluğu ve zorunluluğu vardır.

Izninizle ben başlıyorum…

Çocukluğumuz ve de gençlik günlerimizde geçen ramazanlara, günümüz ramazanlarına baktığımızda; iki farklı fotoğraf çıkıyor karşımıza.

Oysa; Çocukluğumuzun- gençliğimizin 'ramazan ayları', bu gün hâlâ hayatta kalanların, daha dün gibi hâlâ hafızalarında!..

Şehirin bütününde , (ki Viranşehir' in nüfusu, bugün ki nüfusun onda biri bile değildi) iftar saatlerine yakın her evde humallı çalışma, heyecanlı bir koşuşturma, tatlı bir telaş hakimdi.

Herkesin hünerlerini yarıştırdığı, birbirinden lezzetli yemek kokuları yayılırdı damlardan, avlulu evlerin çiçekli bahçelerinden ve de şehrin ara sokaklarından süzülürdü dosdoğru yeryüzünden taaa gökyüzünün semalarına!..

Hüznün, yorgunluğun yerine yüzlerde hoş bir tebessüm, tatlı bir sevinç kaplardı ve dizilirdi aileler iftar saatine yakın yer sofrasına.

Az mı taşırdım evimizden, iftardan önce yetişsin diye, kalırdım nefes nefese...

Koştururdum taa... Kışla,Tekke, Kale, Gölbaşı mahallesindeki akrabalara, dostlara; yoğrulan çiğköfteyi, pişirilen dolmayı, gibebeti (içli köfte), sembuseki…

Tabi asla unutmazdık... paylaşırdık, bölüşürdük aşımızı, suyumuzu, ekmeğimizi yanıbaşımızdaki kalpleri, umutları zengin, inadına inadına yoksulluğa karşı dik duranlarla ve de umuda kanat çırpanlara!

Yaaa! Şimdiki Ramazanlar???

Anlamadığım bir şey var?..

Her ramazan ayında, devletin kurumları, yerel yönetimler(Belediyeler)...

İftar çadırları kurarak; "şu kadar yoksula bilmem kaç kişilik yemek verdik, şu kadar fakire şu kadar miktarda yemek verip aç karınlarını doyurduk!" gibi; kişi o onurunu rencide edecek, üst perdeden bakan, aşağılayıcı haber ve görüntüler…

Övünülecek birşeymiş gibi bolca dönüyor Yaygın Basın ve Sosyal Medyada.

Ülke genelinde, her yıl tekrarlanan, insan onurunu ayaklar altına alan bu duruma bakmadan sorup edemiyorum:

Fakirlik, yoksulluk; kader midir?.. fıtrat mıdır?.. Suç mudur?..

Cevap veriyorum: elbette kocaman 'hayır!!!"..

İnsan nüfusunun yarısına yakını açlık sınırının altında yaşayan ve de Victor Hugo'nun 'Sefiller' ini oynayan ve de bir tas çorbaya muhtaç hale getirilmiş bir ülkede; hem ülkeyi yöneten siyasiler, hem de yerel yönetimler için övünülecek bir durum olmamalıdır.

Bir insan, bu kadar itibarsızlaştırılamaz, değersizleştirilemez!

Yemek alma sırasında kuyruklarda yaşanan izdiham sırasında bir tas çorba için itilip kalkılan, sözlü hakarete uğrayıp bunu o an sineye çeken yurdum insanları!...

Vicdanları tetikleyen ve kanatan ne kadar acı vahim bir tablo!

Sosyal devlet olduğunu iddia eden ülke yönetimlerinin temel ve öncelikli görevi: bu sosyal felaketi, bu sosyal yarayı kangrenleșmeden yok etmektir.

İftar çadırı haber ve görüntülerini görünce hem benim hem de toplumda vicdani kalanları yaralıyor.

Bu yüzden; içim acıyor, gözlerim buğulanıyor, boğazım düğümleniyor!

Bu manzaraları gördükçe, inanın içimden…

Hayırlı iftarlar diyemiyorum.

 

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜYMÜŞ!

 

Duyduk duymadık demeyin!

5 Haziran Dünya Çevre Günü'ymüş!..

Günle alakalı, halktan ve siyasetin sözcülerinden peş peşe sıralanan bir çok yorumları ve medyadaki beyanları okudum, dinledim.

Ancak, bir kısmının gerçekçi ve samimi bulduğumu söyleyebilirim.

Açıklamaların büyük çoğunluğu; günü kurtarmaya yönelik, buram, buram samimiyetsizlik kokan, tamamen riyakarca beyanatlar...

Bu yüzden benim, rant uğruna doğanın katledildiği ve çevrenin kirletildiği, HES ler uğruna derelerinin kurtulduğu ülkeler liginde oynayan bir ülkede, çevre gününü kutlamak adına olsa da; kutlamak içimden gelmiyor; yoksa, İki yüzlü olmuş olurum!..

Doğayı, çevreyi koruma adına çevreci örgütlerle dayanışma içinde olup, her gün mücadele etmek gerektiğine inanıyorum.

En azından ben böyle düşünüyorum.

Azami 15 yılda zor yetişen kestiğiniz ağaçların yerine diktiğiniz rezidanslarınızı, sitelerinizi 3-5 ayda bitirirsiniz; ancak unutmayın... ağaçsız, ormanlık, bıraktığınız bir ülke oksijensiz kalır; bu durum, hem sizi hem de gelecek kuşaklarımızı yiyer bitirir!

Zeytinliklerimize, Derelerimize, en önemlisi çocuklarımıza kıymayın efendiler!

 

VER MEHTERİ!.. VER MARŞI!..

 

Göztepe Şampiyon oldu!

Eskiden futbol meraklı ve kendi çapında futbol oynayan biri olarak, futbolla fanatik olmayacak derecede ilgiliydim.

Güzel İzmir' imizin köklü takımı Göztepe' nin şampiyonluğuna da sevindim dersem yanlış bir şey söylemiş olmam.

Ancak...

Göztepe, Şampiyon oldu olmasına da...anlamadığım bir şey var;

kimi bir kısım kanallar 'İzmir Marşı', kimi kanallar 'Mehter Marşı' eşliğinde şampiyonluk kutlamalarını verdi.

Görüntüler buram, buram...

Allah kerimdir!

Kapatılan Tv ve Radyolarımız, bir gün açılır elbet!

Mehtersiz - Marşsız, kendi sadeliği, saflığı ve güzelliği içinde maç nasıl verilir, görürdünüz!..

Bindik bir alamete,

Gidiyozzz kıyameteeee... ameneyyyy!

 

*****

 

AYNALAR KIRIK ŞİMDİ...

 

Ben, şahsen yaşantım boyunca... hep sorar durur, sorgularım kendi kendimi?!

Düşünsel anlamda, beynimdeki aynaya bakarım kendi eksikliklerim, kendi yetmezliklerim konusunda 'ne kadar, doğru anlamda donanımlıyım? Ne kadar eksiğim? diye..

Sonra, fiziksel anlamda dış aynaya bakarım 'üstüm-başım, dış görünüşüm nasıl biriyim' diye?

Sonra da yüreğime bakarım sorgularım 'ahlak, vicdan, adalet duygusu, sevgi var mı? Kaldı mı diye?

****

Yüreği barış içinde aydınlık yarınlar için atanlar için, bu hafta seçtiğim şiirlerden kimi şiirlerimize ait kısa kısa bir demet...

“Yere düşen sonbahar yaprakları değildi

İnsandı toprağa düşen

Birer birer düştüler

Sonra güneşe gömüldüler

Havada Turna sürüsü değildi

İnsandı onlar!...

Kimi halaya durdu

Kimisi Semaha

Söyle bana Anne!...

Barışa kurşun sıkılır mı?

Ölür mü Barış güvercinleri Unutursak kalbimiz kurusun”

 

****

 

Canı cehenneme rahat uyuyanın

Kapısını örtenin perdesini çekenin

Yüreği yalnız kendiyle olanın

Duvarları ancak çarpınca görenin

Canı cehenneme başkasının yangınıyla

Evini ısıtıp yemeğini pişirenin”

 

****

 

KAZIM KOYUNCU' YU SAYGIYLA VE ÖZLEMLE ANIYORUZ...

 

Haziran ayı, Karadeniz’ in asi çocuğu Kazım Koyuncu' nurdan aramızdan fiziken ayrılışının yıldönümü.

Ne seni, ne de senin “Ziganadan” selam getirişini...

Unutmadık, unutmayacağız!

 

****

 

YILLAR ONCE HAFIZAMDA KALAN CARLO HİKAYESİ...

 

Yıllar önce Milliyet Gazetesinden Hasan Pulur' u takip ederdim.

Onun köşesinden hala unutamadığım bir Carlo hikayesi hiç aklımdan çıkmadı... Aynen aktarıyorum:

Evet, herkesin tanıdığı bir Carlo vardır.

Neyse, gelelim Carlo’ya... CARLO, İtalya’da Fiat otomobil fabrikasında çalışan, kendi halinde bir işçiymiş. Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün İtalya ziyaretine kadar kimse onu tanımazmış. De Gaulle’ün İtalya gezi programında Fiat fabrikaları da varmış. De Gaulle fabrikayı gezerken, birden duraklamış, tezgâhın başındaki işçi dikkatini çekmiş ve ellerini açmış: “- O Carlo, sen burada mısın? - Vay Charles, sen misin?” De Gaulle ile Carlo sarmaş dolaş olmuşlar... Herkes şaşkın! De Gaulle dönüp anlatmış:

“- Carlo ile biz eski arkadaşız. Alman işgalinde birlikte çalıştık. Bize çok yardımı oldu.” İtalyan protokolü hemen durumu idare etmiş. “- Ekselans, bu fabrikanın en iyi işçisi de Sinyor Carlo’dur. Önümüzdeki günlerde kendisine törenle bir madalya takacaklar...” De Gaulle çok memnun olmuş, Carlo ile vedalaşıp fabrikadan ayrılmış... Herkes Carlo’nun etrafını sarmış. “- Yahu, sen De Gaulle’ü nereden tanıyorsun? - Söyledi ya! - Sen daha önce niçin bize bundan söz etmedin? - Çok mu önemli!” ARADAN birkaç ay geçmiş, olay unutulmuş, bu defa İtalya’ya Amerikan Başkanı Nixon gelmiş. Ona da aynı fabrikayı dolaştırıyorlarmış. O da tıpkı De Gaulle gibi birden duraklamış: “- Vay Carlo, sen burada mısın?” Aynı sahne, sarılıp kucaklaşmışlar. Nixon anlatmış: “- Ben o zaman genç bir avukattım. Carlo’nun bir işi düştü, bana geldi, ilk kazandığım dava onun davasıydı!” İtalyanlar yine şaşkın, Nixon gidince Carlo’yu sorguya çekmişler: “- Anlat yahu, Nixon’u nereden tanıyorsun? - Canım, gençlik yıllarımızda Amerika’ya gitmiştim. Başıma bir iş geldi, param yok, genç tecrübesiz bir avukat buldum, davayı kazandı. Sonra İtalya’ya döndüm, fabrikaya girdim, o da Başkan olmuş! - Yahu insan söylemez mi? - Çok mu önemli!” GEL zaman git zaman fabrikaya bu sefer Rus Başbakanı Kosigin gelmiş, dolaşırken, Carlo’nun önünde durmuş: “- Yoldaş, senin adın Carlo değil mi? - Evet Aleksi!” Yine sarmaş dolaş... Kosigin gidince, Carlo açıklama yapmak zorunda kalmış: “- Gençliğimizde biraz komünistlik yaptık, bunu da o zaman tanıdım. - İnsan söylemez mi? - Çok mu önemli? Ben öyle çok adam tanırım!” Fabrika müdürü kızmış: “- Yani şimdi, neredeyse Papa’yı da tanıdığını, arkadaşın olduğunu söyleyeceksin... - Oooo, en iyi arkadaşımdır!” - Atma! - Tecrübesi bedava! Müdür kızmış: “- Tamam, o halde pazar günü Vatikan’a gidelim, bakalım Papa seni tanıyacak mı? - Olur, gideriz!” PAZAR günü, müdür, muavini ve Carlo Vatikan’a gitmişler... Carlo izin isteyip Vatikan’ın kapısına gitmiş, nöbetçilerle bir şeyler konuşmuş, kapı açılmış, içeri dalmış. Müdür, muavinine dönmüş: “Yoksa Papa’yı da mı tanıyor? - Kim bilir, bakalım, bekleyeceğiz!” Biraz sonra meydandaki kalabalık dalgalanmış, herkes Papa’yı görmek için hareketlenirken,

balkonun kapısı açılmış ve Papa yanında Carlo ile görünmüş... Müdür muavinine, muavin müdüre bakarken, Carlo da gözleriyle meydandaki kalabalık arasında müdürünü aramış... PAPA tam duaya başlarken, Carlo, kulağına eğilmiş: “- Sen duaya devam et, bizim müdür yerde yatıyor, gidip bakayım, ne olmuş?” Carlo fırlayıp meydana koşmuş, kalabalığı yara yara müdürün yanına varmış, bakmış adam yerde baygın, ayıltmaya çalışıyorlar: “- Yahu ne oldu buna?” Müdür muavini başını sallamış: “- Bayıldı! - Beni Papa’nın yanında görünce mi bayıldı? - Hayır, seni Papa’nın yanında görünce bayılmadı da arkamızdaki iki Japon sana bakıp, ‘Yahu bu bizim Carlo, yanındaki takkeli adam kim?’ deyince düşüp bayıldı...”

 

*****

 

Her zamanki gibi yüreğinizden sevgiyi, dilinizden barışı eksiltmeyin...

 





FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YAZARLAR
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
FOTO GALERİ
  • Kaymakamlarımız
    Kaymakamlarımız
  • İbrahimpaşa
    İbrahimpaşa
  • Viranşehir Tarihi
    Viranşehir Tarihi
  • Viranşehirli Bebekler
    Viranşehirli Bebekler
  • Viranşehirliler
    Viranşehirliler
  • Tablo Fotoğraflar
    Tablo Fotoğraflar
  1. Kaymakamlarımız
  2. İbrahimpaşa
  3. Viranşehir Tarihi
  4. Viranşehirli Bebekler
  5. Viranşehirliler
  6. Tablo Fotoğraflar
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
  • 4 MEVSİMDE VİRANŞEHİR
    4 MEVSİMDE VİRANŞEHİR
  • Viranşehirin Değerlerinden bazıları
    Viranşehirin Değerlerinden bazıları
  • Baba Recco Harika İnsan
    Baba Recco Harika İnsan
  • Usta Gazeteci Eyyüp SEYREK
    Usta Gazeteci Eyyüp SEYREK
  • Viranşhirliyiz Ezelden Mustafa TAŞÇI Hazırlayan:Mehmet KAYIK
    Viranşhirliyiz Ezelden Mustafa TAŞÇI Hazırlayan:Mehmet KAYIK
  • Viranşehiri Geçmişinden Geleceğe Şekillendiren Değerli Şahıslar Klip:3
    Viranşehiri Geçmişinden Geleceğe Şekillendiren Değerli Şahıslar Klip:3
  1. 4 MEVSİMDE VİRANŞEHİR
  2. Viranşehirin Değerlerinden bazıları
  3. Baba Recco Harika İnsan
  4. Usta Gazeteci Eyyüp SEYREK
  5. Viranşhirliyiz Ezelden Mustafa TAŞÇI Hazırlayan:Mehmet KAYIK
  6. Viranşehiri Geçmişinden Geleceğe Şekillendiren Değerli Şahıslar Klip:3
VİDEO GALERİ
YUKARI